Derviş Baba Deliler Kahvesi
Aslında Derviş Baba Deliler Kahvesi değil, Derviş Baba Deliler Abdallar, Meczuplar ve Aşıklar Kahvehanesi gerçek adı. Balat Gezilecek Yerler listelerinize mutlaka eklemeniz gereken sıradışı bir yer burası. Bir kafeden çok daha fazlası. İşin ilginci, çoğu gezi blogu “Balat Kafe Rehberi ve Balat Kafeleri” gibi yazılar oluşturmuş olsa da, burayı dahil etmemişti listelerine. Halbuki Balat’ta gezilecek yerler arasında çok özel bir durumu var Derviş Baba Deliler Kahvesi’nin. Mesela burada gerçekten deliler var. E kahvehanenin adı da bu ya!
Haydi o zaman, gelin size Derviş Baba Deliler Kahvesi’nde geçirdiğimiz minik bir günü anlatalım.
Ramazan ayının içerisinde bir haftasonu günüydü. Birbirinden ilginç sokakları, tarihi mekanları ve konsept kafeleri arasında Balat’ı geziyorduk. Ben (yani Alperen), Deliler Kahvehanesi ziyaretini sona saklamıştım. Çünkü Ayvansaray tarafından başlamıştık Balat’ı keşfetmeye. Halbuki Deliler Kahvehanesi, Kadir Has Üniversite’sinin bile ilerisinde kalıyordu.
Gizem’e buraya gideceğimizden bahsetsem de, içeriğini yeteri kadar anlatamamıştım. Deliler Kahvesi’ne ulaşınca, insanlara yardım edeceğimizi adım gibi biliyordum. Ancak, bu yardımın nasıl olacağından emin değildim. Gizem ise, hiçbir şey bilmediğinden, çay içip dinleneceğimiz bir kafeye doğru gidiyoruz zannediyordu. Derken… haritadan, araya araya bulduğumuz güzel kahvehane karşımıza çıktı, tatlı tabelasıyla beraber. Kapısında bir çocuk duruyordu sessizce. Ona merhaba diyerek içeri girdik önce. Sonra kafenin her yerini gören en arka kısmına doğru ilerledik sakince. İlerlerken, hemen kapının yanında oturan Ali Denizci’yi de görüp toptan bir selam verdik oradakilere. İstisnasız herkes, tatlı bir tebessümle veya içten bir merhabayla sıcak birer karşılık verdi bizlere.
Önce iki çay söyleyip, daha sonra mekanı incelemeye ve fotoğraf çekmeye başladık. Seferi olduğumuz için niyetli değildik o gün. Gizem yorgun argın Instagram’a hikaye atarken, birden Ali Denizci döndü bize. “Burayı bilerek mi geldiniz?” diye sordu tok bir sesle. “Evet, bir bakıma” diyerek cevap geldi benden hızlıca. “Teyzem anlattı sizi ve izletti bir TedX konuşmanızı” dedim birden bire. Sonra Ali Bey, “teyzen kim” diye sordu. Ama öyle bir sordu ki, sanki söylesem tanıyacak gibi bir tepkiydi bu 🙂 “Siz tanımazsınız tabii” diyerek devam ettirdim konuşmayı. Daha sonra Gizem’e baktığımda, kiminle konuştuğumu bile anlamadan, şaşkın şaşkın olanı biteni izlediğini farkettim. O sırada Ali Denizci, zamanınız var mı diye sorup, evet biraz var yanıtını da alınca, “e haydi öyleyse, gelin bakalım benimle” diyerek kalktı yerinden.
Başlıyoruz
Ben Gizem’e haydi gidelim demeye kalmadan Gizem şok olmuş bir gözle nereye diye sordu. Gel, gel haydi diye güzel bir şeyler yapacağımızı bilerek ikna ettim Gizem’i. Deliler Kahvehanesi’nden çıktık önce, sonra hemen yan tarafında bulunan renklice boyanmış bir binaya girdik ne olduğunu anlamadan. Üst kata çıktığımızda bir mutfak karşıladı bizi; içinde harıl harıl çalışan gençleriyle beraber.
Ali Denizci kapının arkasından birer önlük alıp giymemizi söyledi. Sonra tek tek herkesi örgütledi. Gizem’i yemeklerin önüne, beni de bir masanın yanına gönderi verdi. 1 kişi aşağı, 2 kişi mutfağa,1 kişi tatlıların başına derken herkese bir görev verildi. Mutfaktan sıcacık yemekler getirildi. Pideler ve diğer ekmekler poşetlenmiş halde meydana çıkarıldı ve Ali Denizci camı açıp “gönder 1 kişi” diye bağırarak başlattı her şeyi.
Daha masanın başında ne yapacağımı dahi tam anlamadan bir teyze çıka geldi. Elinde bir torba. Torbadan tam 4 yoğurt kabı çıkardı; önüme koydu. Daha sonra kaplar önümden alınıp yemek kazanlarına götürüldü. Teyzeye, evde kaç kişisiniz diye soruldu. Alınan cevaba göre de kaplar dolduruldu. Birkaç kepçe çorba, kaşık kaşık pilav, sulu-sebzeli ve etli bir yemek, son kaba da şekerpare, tulumba gibi tatlılar… Sonra kaplar benim önüme geldi. Görevim bu kapları hızlıca kapatıp, teyzenin torbasının içine yerleştirmek ve vakit kaybetmeden yeni gelecek insana yer açmaktı. Bakınca her şey çok basit gibi görünüyordu. Ancak, herkesi karşılayan ve uğurlayan olarak, ekip adına o gün, o anda, tüm duaları alan kişi olacağımı anlamamıştım ilk etapta. Dünya’nın en üzünülesi, en zor durumdaki gözlerini göreceğimi de…
İnsanlar bir bir geliyordu. Kiminin üstü başı yırtık, kimisi her yeri toz toprak içindeki güzel bir çocukla, kimisi de türkçe dahi bilmeden, din dil millet ayrımını kapıda bırakıp geliyordu. Karşıladığımız bazı gözlerin içi acıyla doluydu. Bazılarıysa minnetle. Görevime alışınca ve gelen insanların durumunu iyice idrak edince ekstra güler yüzlü olmaya çalıştım. Her geleni hoşgeldiniz diye karşılayıp, benim neznimde tüm ekibe karşı ettiği dualarla uğurluyordum. O kadar mutlu oluyor, o kadar oluyorlardı ki görmeniz gerekiyordu. Kimisi çorba yaptım deyip çorba almıyor, kimi dünki ekmekler arttı deyip ekmekten vazgeçiyor, kimi de payıma ne düşerse deyip alçak gönüllülük gösteriyordu. Düşünsenize bir… Hırslarımızı, almak istediklerimizi ve bu insanları…
Bu durum böyle 1 – 2 saat boyunca devam etti. İftara iyice yaklaştıkca yemekler de bitti, sıra da biraz azaldı. Tahminen yüzden fazla insan, sadece o an için oraya geldi. Her biri en az 3 kişilik ailesi için yemek aldı. Hatta kimileri ailesinin 10-11 kişi olduğunu bile belirtti. Yani neredeyse bin’i aşkın kişi için 2 saatte bu minik Balat Kafesi’nde yemek dağıtıldı.
Yaşananlar
Bazı insanlar 4 kap getirmedi. Her gün geldikleri halde kabını getirmeyenlere Ali Bey bir hayli kızdı. Kızdığı insanlara hayret ettiğimi de anlayınca, insanların gözlerinin içine bakmamı söyledi. Kimin hangi niyetle geldiğini görebilirsin dedi. Haklıydı, bu zavallı insanların içinde de iyliği suistimal edenler elbet vardı… Daha sonra bir teyze geldiğinde, yemek iyice azalmıştı. Ali Denizci, yardım ettiği insanları çok iyi tanıyordu. Teyzeye tatlı sert çıkıştı “neden söylediğimiz saatte gelmedin?” diye. Bunun üzerine teyze de, evde hasta baktığını ve o saatte çıkamadığını belirtince oranın daimi gönüllerine “bu teyzenin yemeğini her gün biz götüreceğiz” dedi. Daha sonraki sohbetlerde de şunu gördük ki, Ali Denizci ve adını bilmediğimiz ama aslında bilmek zorunda olduğumuz onlarca güzel yürekli insan, bu insanlara sadece yemek dağıtmıyor, giysisinden tekerlekli sandalyesine, kimin ne ihtiyacı varsa onu temin etmeye çalışıyorlardı ve neredeyse herkesi tek tek, sorunlarıyla beraber tanıyorlardı.
Her şey bitince çay içip sohbet etmek için tekrar kafeye indik. Başta ne olduğunu anlamlandıramayan Gizem, nereye geldiğini anlayınca canla başla yemek dağıtmış, çok yorulmuş ama 1 gün 1 saat olsun insanlara yardımcı olabilmenin verdiği huzurla mutlu olmuştu. Aslında ikimizde de aynı duygu vardı. Bir yandan içimiz ezilmiş, diğer yandan ufacık da olsa bir katkımız olduğu için çok farklı bir mutluluğun içinde bulmuştuk kendimizi. Elbette insanlara bir kaç saat ayırıp yardımcı olmak yeterli değildi; ama bu bile öyle bir gönül ferahlığı ve birileri için çalışma ve yaşama isteği veriyordu ki tatmaya değerdi. Deliler Kahvesi’ne tekrar geldiğimizde Ali Denizci kocaman bir masaya oturmuştu bile. Masada, geçerken uğrayan ve burası nasıl bir kafe diye bakınan orta yaşlarda bir çift, diğer gönüllüler ve kafenin müdavimleri bir aradaydı. Fırsat bu fırsat Ali Bey’e bir iki soru yönelttik ve koyu bir muhabbete başladı onlarca kişi hep birlikte.
Deliler Kahvesi Hakkında Başka Neler Öğrendik
Öncelikle şunu öğrendik ki, yardım talep edenlerin TC Kimlik Numarası alınıp Valilik, Kaymakamlık gibi ilgili kurumlara başvurarak, oradan aldıkları aylık yardım miktarını tespit edip, daha sonra durumlarına uygun olarak yardım ediliyor ihtiyaç sahiplerine. Ayrıca, sadece büyüklere değil, küçüklere de destek veriliyor bu güzel kafede. Sizin bizim gibi gençler gönüllü olarak yetersizlikler içinde okuyan çocuklara dersler veriyor, onlarla özel olarak ilgileniyor. Özel olarak ilgileniliyor demişken, zaman zaman da yukarıda bahsettiğimiz gibi tek tek ailelerin evlerine gidiliyor, onlara destek olunuyor. Bunlarla da kalınmıyor, çocuklar bir araya toplanıp farklı semtlere, sanat galerilerine, müze gezmelerine, çeşitli etkinliklere götürülüyor ufukları açılsın diye.
Bu ve bunun gibi daha pek çok yardım faaliyeti için de yüzlerce gönüllüye ihtiyaç duyuyor Deliler Kahvesi. Bu insanlar her gün yardım edilmesi gerekiyor, Deliler Kahvesi de her gün bunu yapıyor. Buraya haftada, ayda bir kere gelmek bile çok önemli. Bazen bir kap yemek getirmek, bazen bir çocuğa matematik öğretip, onunla hayal kurabilmek, bazen de sadece 2 çay içip, bu çayların parasıyla yemek yapılacağını bilmek bile yeterli…
Balat’ta gezilecek yerler arıyanlar ve Balat Cafeleri arasında hangisine gideceğim diye kararsız kalanlar; unutmayın; “görüyorsanız, duyuyorsanız, biliyorsanız siz de sorumlusunuz…”
Son olarak, burada haftanın belirli günleri Ali Denizci ve arkadaşları belirli konularda konuşmalar yapıyor. Bu konuşma monolog bir biçimde değil, daha çok dost meclisindeymişcesine ilerliyor. Programa bakmak, Deliler Kahvesi’ni ziyaret etmek ve olanı biteni bir de onların gözünden görmek için Instagram hesapları: @deliler_kahvehanesi
Deliler Kahvehanesi gibi güzel mekanları, birbirinden farklı kültürleri ve hayatları tanımak için bizim Instagram hesabımız da @yolumuzunustu
Merak ettiğiniz diğer Balat kafeleri için sizi Balat Cafeler Rehberi yazımızda misafir edelim. Ama burayı lütfen es geçmeyin.
Bir de “insanların aç olduğu her gün, ben çalışıyorum” diyen Ali Denizci kimdir diye merak ediyorsanız, sizi aşağıya keyifli mi keyifli bir Ali Denizci Tedx konuşması dinlemek için buyur edelim.
Ali Denizci Kimdir?
Deliler Kahvesi’ni ve orada yaşananları kendi deneyimlerimizle anlatmışken, Deliler Kahvesi’nin kurucusu Ali Denizci’den, yani nam-ı diğer Derviş Baba’dan bahsetmemek de olmaz elbette. Ancak biz bir gezi blogu olduğumuz için ve halihazırda kendisi de harika bir Tedx konuşması yaptığı için izin verelim Ali Bey kendini anlatsın. Böylece herkes onu daha yakından tanısın:
Deliler Kahvesi Yazı Etiketleri: